DOLAR

39,7755$% 0.04

EURO

46,7654% 0.77

STERLİN

54,7837£% 0.83

GRAM ALTIN

4.268,83%0,21

ÇEYREK ALTIN

6.962,00%-0,04

ONS

3.339,07%0,21

BİST100

9.403,02%-0,16

BİTCOİN

4270657฿%0.36686

a
Handan KARABULUT

Handan KARABULUT

15 Mayıs 2025 Perşembe

ÖZEL BİR İNSAN MISINIZ?

ÖZEL BİR İNSAN MISINIZ?
5

BEĞENDİM

ABONE OL

Elbette her insan biricik, her insan özel olarak yaratılmıştır. Fakat çok az insan bu durumu kendisinin ve başkalarının yararına olabilecek şekilde çalışarak değerlendirebilir.

Kendimizin veya başka birinin özel mi, sıradan mı olduğunu nasıl anlarız?

* Çalışkanlığı ÖZEL  yani çok farklı ve yüksek olmayan hiçbir insan özel değildir.

* Çalışması ve düşünmesi sıradan olan her insan kesinlikle sıradandır, isterse yeryüzünün en zeki, en yetenekli insanı olsun. Çok üstün özellikleri doğal olarak zaman zaman insanı şaşırtsa da asla itibar edilmemelidir. Çünkü yeterince düşünülmeden ve çalışılmadan ortaya çıkan sadece üstün yeteneklerden kaynaklanan şaşırtıcı ve hayran bırakıcı şeyler birkaç fayda sağlasa da binlerce zarar verir. Bu zararlardan biri böyle birinin yeteneklerine güvenerek kendini geliştirmemesidir. Tıpkı cebinde bulunan hazır parayı tüketen insan gibi  Yüce Allah’ın kendisine doğuştan verdiği yetenekleri kendi çıkarı için kullanır, asla geliştirmez ve başkalarının yararına da kullanmaz.

* Eğer siz bir özel insansanız, sıradan insanlar asla sizi hakkıyla anlayamayacaklardır.

* Çalışkan insanların sıradan insanlarla işbirliği çalışkana sistematik zarar verir. Çünkü insan ilişkilerinde birlikte olduğun kişilerden etkilenme her zaman söz konusudur. Sıradan insanlar özel insanların çalışma seviyesine yetişemediği için rahat ilişki kurabilmek için onu kendi seviyesine çekmeye çalışır. Böyle olması çalışkan insanı olumsuz etkileyebilir ve yavaşlatır.  

* Her türlü insani beraberliklerde, evliliklerde başta olmak üzere çalışkanlık mutlaka ön şart ve en yüksek ölçülerden biri olmalıdır. Çalışkanlık hırsa dayalı bir çalışkanlık değil, ahlaka dayalı bir çalışkanlık yani başkalarını geçmeye değil kendindeki yetenekleri geliştirmeye yönelik olmalıdır.

* Çalışkanlık daima hayırlı olanı sistemli olarak düşünme ve planlama içermelidir. Çalışma önce kendini akli ve ahlaki, sonra ilmi olarak yetiştirmek demektir.

* Sıradan insanın düşünmeme, çalışmama özelliğinin dışında en büyük özelliği özel olanı aramak gibi bir derdinin olmamasıdır. Yanında hep 40 sene özel insan olsa da onun özel olduğunu anlayamaz (körün görmemesi gibi).

* Her sıradan insan sanki kendisi özelmiş gibi özellikle ilk tanıdıklarına kendini çok üstte göstermeye çalışır. Ne yazık ki pek çok insan bu tuzağa düşerek o insanın sıradanlığında boğulur. İlişki kurar, sonu hüsran olur.

* Özel insan ufuk açar, sıradan insan ise daraltır, sıkar, boğar, değersizleştirir.

* Özel insan cesaret, ümit, gayret arttırır, sıradan insan ise tam tersi etki yapar (cesaretini kırar, ümitsizliğe düşürür, tembelleştirir).

* Sıradan İnsan kendini çok değerli, önemli göstermeye çalışır, buna karşılık özel İnsan değer üretir.

* Zamanla sıradan insanın ne kadar bencil bir karakterde olduğunu anlarsın, buna karşılık özel (çalışkan) insanın zaman geçtikçe ne kadar fedakar ve saygıdeğer bir insan olduğunu anlarsın.

     Öyleyse bir bakalım kendimize, özel olarak, biricik olarak yaratıldık lakin bunu ne kadar koruduk ve geliştirdik???

Sonrada yine bakalım ilişkilerimize; dostlukta, işte, eşte özel insanları seçebildik mi?

Selam ve dua ile…

Devamını Oku

SEVGİDE KISKANÇLIK OLUR MU?

SEVGİDE KISKANÇLIK OLUR MU?
3

BEĞENDİM

ABONE OL

     Aslında insanların sevdiklerini azda olsa kıskanması normal kabul edilebilir, ancak aşırı olması terbiye edilmemiş nefsin tipik bir özelliğidir. Bazı insanlar aşırı kıskançtır. “Sevdiğim kişi sadece beni sevsin, benimle ilgilensin, benimle vakit geçirsin” der. Kıskançlıkta aşırıya giderek sevdiği insanı adeta abluka altına alıp her yerden kuşatır, kimseyle konuşmasına, görüşmesine izin vermez. Sorsan: “ne yapayım, çok seviyorum, kıskanıyorum” der. Evliyse eşini anne, babasından, kardeşlerinden, dostlarından, tüm akrabalarından kıskanır. Anne ise evladını dedesinden, ninesinden, evlendiyse eşinden kıskanır. 

    Aşırı kıskanç insan sevgide denge kuramamış insandır. Bu tür insanlar çocukluklarında sevgiye doymadıysa yada aşırı sevilmekten çok şımardıysa her iki durumda da sevgiye doyamamaktan, sevginin azalmasından korktuğu için aşırı kıskanç olabilirler. 

    Kıskanan kişi kıskandığı kişiye ne kadar zarar verdiğinin farkına bile varamaz çoğu zaman. Çünkü onun derdi karşısında ki insan değil kendisidir. Kendi isteğinin, sevgi ihtiyacının kesintisiz yerine getirilmesidir. Böyle birisi için karşıdaki insan sadece bu ihtiyacı yerine getiren bir araç hükmündedir, ne durumda olduğu önemli değildir.  

    Peki başkalarından kıskandığı kişiyi başkalarının yerine de sevebilir mi, sevse de yeterli olabilir mi? Asla sevemez. Çünkü bir insanda tüm sevgi çeşitleri bir arada bulunamaz. Örnek verecek olursak, her gün marul yiyen bir insan beden için gerekli tüm besin maddelerinin hepsini alabilir mi? Elbette alamaz, proteini etten, karbonhidratı ekmekten, yağı tereyağından, vitaminleri başka başka meyve ve sebzelerden almak durumundadır. İnsan ruhunun da gıdası sevgidir, ne kadar çeşitli olursa o kadar iyi beslenir. 

    Kıskançlıktan çıkan kavgalara maruz kalan kişi ise zamanla ”aman kavga çıkmasın” diye karşısındakinin dediğini yaptıkça ruhunu besleyen başka sevgilerden mahrum kalır, yalnızlaşır, içine kapanır. Tek çiçekle bahar gelmeyeceği gibi tek bir sevgide ruhu doyurmak için asla yeterli değildir. 

    Anne, baba, evlat, eş, kardeş, hala, teyze, kuzen, yeğen, dayı, amca, dede, nine, dost, arkadaş… her birinin sevgisi bambaşkadır. Birinde sevgi duygusuna merhamet duygusu eşlik eder, diğerinde saygı, birinde şefkat, diğerinde paylaşım, birinde güven, diğerinde koruma… 

    Sevgi can suyu gibidir. Sevdiği insanlardan uzaklaştıkça can suyunu alamayan bitki nasıl solarsa öylece solar insanda. Aşırı kıskançlık asla normal bir duygu değildir. 

İnsan sevdiğini niçin kıskanır ki?

Niçin sevdiğini soldurur ki? 

Niçin başkalarının sevgisinden mahrum bırakır ki?  

     Para bölünerek kesinlikle azalır fakat sevgi sevilen ve seven sayısı arttıkça artar. Sevmekten zarar gelmez, asıl zarar sevgisizlikten ve helal olmayan yani Yüce Allah’ın razı olmadığı sevgilerden gelir. Sevgide asla kıskançlık olmamalı, insanlar anne babalarını, kardeşlerini, çocuklarını, torunlarını, dostlarını özgürce sevebilmeli ve bu çok büyük bir anlayışla karşılanmalıdır, sevgi dengeli yaşansın yeter ki! 

Devamını Oku

KUSUR BULMAK, KUSUR KAPATMAK

KUSUR BULMAK,  KUSUR KAPATMAK
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba değerli okurlar;

      İnsanoğlu nefsi (nefsine uyan) bir varlık olduğundan eğer isterse!!!! en mükemmel iş, davranış, durum ve hayırda bile sayısız kusurlar bulur. 

      Sonradan çeşitli olumsuzluklara sebep olabilecek her türlü kusur önceden bulunmalı ve güzelce düzeltilmelidir ama bunun dışında kusur aramak büyük kötülüktür. Neden? Çünkü insan sürekli kusur tehdidi altında iyilik yapmayı bile bırakarak savunmaya geçer. Hatta uzun süre kusur arayan, aşağılayan, inciten, hakaret eden geçimsiz insanla yaşamak çeşitli psikolojik sorunlara neden olur, ruh sağlığınız bile bozulur.

    “Ben ne yaparım da başkalarının kusurlarını kapatırım” derdine düşmek ise iyi insan olmanın ön şartıdır. Peki kusur nedir? Yapılan her türlü hata, eksiklik, bozukluk ve yanlışlıktır. Peki kusursuz insan var mıdır? Yoktur. Tüm kusurlardan münezzeh olan sadece Yüce Allah’tır. İnsanlarda az veya çok çeşitli seviyelerde illa ki kusur olur, öncelikle bunu kabul etmek gerekir.

     Kavgaya meyilli insanlar içinse “kusur” beklentilerinin karşılanmamasıdır. Sizden kendi istediği gibi bir insan olmanızı, davranmanızı isteyen kişi için olmaz veya yapmazsanız varlığınız bile bir kusurdur!!! “Ağzımla kuş tutsam yaranamıyorum” diyen biri muhatabı için baştan ayağa kusurdur. Çünkü karşıdaki insan bilinçaltını kusurları örtmek, hoş görmek, geçinmeye çalışmak yerine kusur aramak, kavga etmek, pireyi deve yaparak geçinmemeye programlamıştır. Böyle biriyle geçinmek melek olsanız bile asla mümkün değildir.

     Kavga etmek için bahane üretmek yerine geçinmek için sebepler aranmalıdır. İnsan da nefis olduğu için başkalarıyla çatışmaması mümkün değildir. Çünkü nefis dengesiz olduğu için kendi kendisi ile bile çatışır, bir başka nefisle zaten çatışır. Nefis terbiyesinin bir yönü de yanlış olan kavgaya meyletmek, kusur aramak yerine; doğru olan geçinmeyi tercih ederek kusurları kapatmak, bu konuda üstün gayret göstermektir. 

     İnsan nasıl iyi geçinebilir? Geçinmenin olmazsa olmazı karşılıklı olmasıdır. Allah’ın peygamberi olsanız bile karşı tarafın geçinmeyi istememesi ve geçimsiz olması durumunda yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Bu nedenle mutlaka ama mutlaka nefis terbiye uyumu ve dengesi olan insanlarla arkadaşlık edin, ortak olun ve en önemlisi evlenin. Bunu yapmazsanız geçinmeyi unutun. 

    Peki insan seçerken baştan geçimsiz olduğu anlaşılabilir mi? Elbette anlaşılır. Kendini mükemmel ve kusursuz gören, suçlayıcı ve eleştirici olan, kendine asla toz kondurmayan, hep haklı olan, özür dilemeyen, kavgaya meyilli insanlar geçimsizdir. Böylelerine karşı temkinli olmak gerekir.

    Eğer doğru insanı bulmuşsanız birlikte geçinmenin yollarını bile aramanıza gerek yoktur. Sadece olumlu davranışlarınızla ilişkiyi zenginleştirme gayretine gitmek yeterli olacaktır, insanlar iyi niyetle gayret etsinler yeter ki. Ola ki problem ve pürüz çıkarmaya kalkan olursa makul davranarak kusurları örtmek, büyütmemek yerinde bir davranış olacaktır.

    Eşimiz, dostumuz, arkadaşımız, ortağımız, akrabamız…kimlerle birlikteysek “kim bilir onlarda bizim ne kadar kusurlarımıza maruz kalıyorlardır” düşüncesiyle ilişkimize zarar vermeyecek davranışları hoşgörüyle kapatmaya bakalım. Böylece ilişkilerimizi zenginleştirebilir ve güvenilir bir çevre oluşturabiliriz.

Sağlıcakla kalın.

Devamını Oku

OLUMLU DÜŞÜNMENİN VE SÖZLERİN DAVRANIŞLARIMIZA ETKİLERİ

OLUMLU DÜŞÜNMENİN VE SÖZLERİN DAVRANIŞLARIMIZA ETKİLERİ
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba değerli okurlarımız;

Hayatımızın her anı, her saniyesi bize verilmiş eşsiz bir armağandır. Bu zamanın değerini bilmek, değerlendirmek, kaliteli geçirmekte irademize bırakılmıştır. İster boşa geçiririz, istersek vaktimizi çok iyi kullanarak faydalı işler yapar hem bu dünyada mutlu ve huzurlu yaşarız hem de ahiretimizi kurtarırız. Bu tamamen bize bağlıdır. 

    İnsanların çoğu yaşadığı çevresel etkenlerden, kendi yaptığı hatalardan veya başkalarının yaptıklarından olumsuz etkilenerek hemen karamsarlığa kapılır, ümitsizliğe düşer. Oysa ki dünya hayatı bir dershane gibi her aşamada, her yaşta, her olayda imtihanlar vesilesiyle önümüze farklı farklı dersler sunar. Bu dersleri ibretle okuyabilirsek en olumsuz durumlardan bile gelişimimize katkı sağlayacak fırsatları yakalayabiliriz. Yeter ki ibret gözüyle bakalım ve doğru okuyalım. 

    

Yüce Allah’ın imtihanları hariç kendi elimizle yaptığımız ve karşılaştığımız durumlar zihnimize atılmış İNANÇ tohumlarının önce DÜŞÜNCEYE sonra SÖZE, sonrada EYLEME dönüşmüş halinden başka bir şey değildir. 

    Neye inanırsak öyle düşünürüz, 

    Neyi düşünürsek onu konuşuruz, 

    Nasıl konuşursak bir müddet sonra öyle davranırız. 

Yani sözlerimiz zamanla bizde inanç, düşünce ve sözlerin olumlu olmasına göre olumlu davranışlar, olumsuz olmasına göre de olumsuz davranışlar meydana getirir. Bu durumun istisna var mıdır? Elbette vardır. Bilinçli, çıkar amaçlı, karşısındakini aldatmaya çalışan yalancıların düşünceleri ve sözleri farklı olabilir. Bu insanlara karşı dikkatli olunması gerekir (bu konuyu başka bir makalede değerlendireceğiz).

 

Eskilerin “ağzından çıkanı kulağın duysun” sözü aslında insanı harekete geçiren inanç ve düşüncelerin sözlerden etkilendiğini gösterir. 

Yine “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözü de söylediğimiz sözlerle karşımızdaki insanları olumlu yönde etkileyebileceğimizin en güzel kanıtıdır. Sözlerimizin söylenme şekli ve yüklediğimiz anlamlar bizim kendimize olan algımızı da değiştirir. Örneğin: “ne yapsam olmuyor” sözü bir suçlama, yetersizlik, ümitsizlik içerirken yaşama sevincimizi ve kendimize olan özgüvenimizi yerle bir eder. Onun yerine “yeniden deneyebilirim” sözüyle kendimize ve başarabileceğimize olan inancımız artar.

Bebekler bile yürümeyi öğrenirken yüzlerce defa düşerler. Eğer ilk düştüklerinde “yapamıyorum, ne yapsam olmuyor” diye düşünselerdi yerde uzun süre sürünmeye devam ederlerdi!! Demek oluyor ki tüm insanlar mücadele etme, azim, cesaret ve inanç duygularıyla donatılmış olarak bu dünyaya geliyor. Zamanla kendimiz veya başkalarının sözleri ile bu yönümüzü zayıflatıyoruz. Bunu fark edip yeniden güçlendirebilirsek hayatımızda birçok şeyi değiştirebiliriz.

Peki biz kişisel gelişimimizde sözlerin etkisini kullansak kişiliğimiz ve kişisel başarımız ne oranda değişir?

Olumlu sözlerin insanların başarılarını, özgüvenlerini, motivasyonlarını ve yaşam enerjilerini arttırdığına dair birçok araştırma var. Öyleyse bizde karşılaştığımız her durumla, olayla ilgili bakış açımızı değiştirecek sözleri kullanırsak hem deneyimlerimizden daha çok faydalanırız hem de yaşamdan keyif alırız.  

O zaman şimdiden bazı durumlarda söylediğimiz sözlerin yerine daha olumlularını söylemeye başlayalım. Bakalım ilerleyen zamanlarda hayatımızda nasıl değişiklikler olacak? Denemeye değmez mi?

“Bunu” demektense;                       “Böyle” diyebiliriz.

Yapamam.                                Henüz yapamıyorum.

Ne yapsam olmuyor.                        Yeniden deneyebilirim. 

Hiçbir yöntem işe yaramaz.                   Bu yöntem işe yaramaz.

Hata yaptım.                               Öğrendim.

Bir an önce nasıl kurtulabilirim?               Bundan nasıl keyif alabilirim?

Neden hep benim başıma geliyor?             Bu olay bana ne öğretti?

Üzgünüm, hep gecikiyorum.                   Beni beklediğin için teşekkür ederim.

Hiç dinlenme fırsatım olmuyor.                  Bu hafta / gün fazla yoğundum. 

Ne kadar çalışsam da yeteri kadar iyi değilim.    Elimden gelenin en iyisini yapmaya devam

edeceğim.                                           

HEPİNİZE MUSMUTLU, UMUTLU, SAĞLIKLI VE BAŞARILI HAFTALAR DİLİYORUM. HOŞÇAKALIN.

Devamını Oku

NEFSİN TUZAKLARI

NEFSİN TUZAKLARI
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Hepimiz hayatımız boyunca kusurlar, kabahatler ve canımız yanacak derecede yanlışlar yaparız. “Ben hiç yapmadım” diyen sanırım hiç yoktur. Bazılarını hemen düzeltebilir, bazılarının bedelini ise bir ömür boyu belki de ahirette bile ödemek zorunda kalırız. Bunun çeşitli sebepleri olsa da daima nefsin iki tuzağından birine yakalanmış olduğumuzu maalesef iş işten geçtikten sonra fark ederiz. 

    Acele etmek ve kolay olanı seçmek. 

    Bunlar nefsin en çok hoşuna giden iki şeydir. Niçin? Çünkü insan nefsi zaten aşırı acelecidir. “İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!” (İsra/11).

 Bir şeyi acele isteyen insan, hayırlı mı, değil mi? Sonrasında başıma bela olur mu? Eğer olumsuz olursa sonuçlarına ne kadar katlanabilirim? Katlanamazsam ne kadar zarar görürüm? Bu zararlardan başkaları ne kadar etkilenir?…..gibi daha bir çok soruya cevap vermeden hemen dilediği, arzu ettiği şeye ulaşmak ister.

Ulaşmak istediği şeyin hep olumlu yönlerini görür, asla olumsuz yönlerine bakmaz. Aslında sonradan başına bela olacak her şey bu olumsuzluklarda gizlidir. Fakat acele eden insan bunlarla hiç uğraşmaz. Bazen aşırı ihtiyaçtan bazen bulunduğu durumdan, ortamdan bir an önce kurtulmak amacıyla kısa yoldan istediğine hemen kavuşmak ister.

  

      İşin ilginç olan yanı bugün kavuşmak istediği şey yarın başına bela olduğunda da aynı süratle bir an önce ondan kurtulmak ister!!!! Hani çok istiyordun? Şimdi niçin katlanmıyorsun olumsuzluklara?  

     Burada ise ikinci tuzak karşımıza çıkar. İnsan çabalamak, mücadele etmek, gayret etmek ve gayretini sürdürmek yerine KOLAY olanı seçer. Niçin? Çünkü zor olan gayret ister, emek ister, çaba ister. Nefsi (nefsine uyan, nefsini terbiye etmemiş ) insan ise aşırı tembeldir, kendini zorlamak yerine derhal kolayı seçerek bir an önce zahmet gerektirmeyeni, rahat olanı, çabuk ulaşılanı ister. Böylece kendini dünya cehennemine sokar.

     Oysa ki zor olan her şey büyük çaba sonucunda ulaştığınız şeydir. Gereken bedeli ödersiniz. Bu ise size dünya nimetlerini yaşatır size. Kolay elde etmediğiniz için çabucak vazgeçemezsiniz, kıymetini bilirsiniz. Ödevlerini yaparak gelecekteki mesleğine hazırlanan gençler çalışmalarının karşılığını gelecekte bol bol alacaktır, eşiyle iyi geçinen, çocuklarını tüm zorluklara rağmen yetiştirmeye çalışan anne ve babalar ailelerine sahip çıkmanın karşılığını bol bol alacaklardır. İşinde helal yoldan geçimini temin etmek için tüm zorluklara katlananlarda rızkını elbette alacaktır.

    Bencilce davranmak, tembellik etmek, hırsızlık yapmak, kumar oynamak, başkalarını dolandırmak, aldatmak, zulmetmek, kavga etmek, inat etmek, aklını kullanmamak vs… o an durumu kurtarmak için insanın kolayına gelen ancak uzun vadede oldukça zarar veren davranışlardır. 

     Zor zamanlarda sabretmek, kusurları örtmeye çalışarak geçinmeye çalışmak, işlerini gayretle yapmak vs… zor olsa da doğru olandır. Sizi aşırı yorar, zordur ancak ödülü de çok kadar büyüktür.

     Öyleyse bu hayatta yapabileceğimiz en güzel şey; her durumda doğru davranmayı alışkanlık haline getirmemizdir. Doğru davranmak ise her ne iş olursa olsun sabretmek, acele etmeden ve kolayına kaçmadan mücadeleyi sürdürmektir.

    Asıl gaye Allah’ın rızasına varmaktır. Acele etmez, kolayına kaçmazsak işte o zaman gerçek mükafata ulaşırız. 

Hesap günü Allah şöyle diyecektir: Bugün doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür. Onlara içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur. (Maide/119) 

    

  

Devamını Oku