DOLAR

40,2592$% 0.13

EURO

46,7280% 0.07

STERLİN

53,9463£% 0.2

GRAM ALTIN

4.309,12%-0,18

ÇEYREK ALTIN

7.021,00%0,34

ONS

3.335,67%0,36

BİST100

10.222,02%-0,03

BİTCOİN

4782277฿%1.63469

a
Zeki BAYRAM

Zeki BAYRAM

22 Aralık 2024 Pazar

Gerçekler Kraldan Daha Çıplak-2

5

BEĞENDİM

ABONE OL

Bilginin neliği, niceliği, niteliği, doğruluğu, değeri ve gerekliliği tamamen epistemolojik bir mesele olmakla birlikte en az bir o kadar da bilimsel ve pedagojik bir meseledir.
İlk insandan günümüze kadar yapılan tüm bilimsel ve teknolojik çalışmaların temelinde bilgiyi insanın, insanlığın yararına, gelişmesine, yaşam standartlarının iyileştirilmesine yönelik bir çaba vardır.
Hüsnü zan penceresinden bakarsak eğer hiçbir bilgi, buluş, keşif “Hadi bunu da yapalım ve insanın hayatını cehenneme dönüştürelim” Düşüncesi ve duygusu ile olmamıştır. Tarihsel gelişim süreci içinde bilimin teknolojinin geldiği düzeye baktığımızda baş döndürücü, akıllara durgunluk veren bir çağa bir aşamaya geldiğimiz görüp anlamamak için düpedüz kör olmak lazım.
Hal böyle iken, özellikle de halen eğitimde nakle ve ezbere dayalı bir kısım varsayım ya da hikâyeden ibaret bilgi yığınlarının öğrencilere dayatılmasının mantığını anlamak mümkün değil.
Ya da daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim; verilen eğitim öğretimin nihayetinde ihtisaslaşma gibi kaçınılmaz zorunlu bir gerçekliğe rağmen birbirinden farklı onlarca farklı alanda teferruat bilgilerin öğrencilere öğrenmeleri için dayatılmasının mantığı nedir?
Çoğunluğu ezbere dayalı sözde öğrenme odaklı ve sadece sınava endeksli ve eliminasyon amaçlı faklı alanlarda sayısızı teferruat bilginin eğitim öğretim adı altında verilmesinin genel itibariyle; ne bilimsel, ne mantıksal, ne pedagojik, ne de insani açıdan tutarlılık ve ihtiyaç arz eden bir yanının olmaması, bu işin uzmanlarının, bürokratlarının ciddi şekilde sorgulaması gereken bir sorun değil midir?
Daha anlaşılır ve daha basit bir şekilde anlatmak gerekirse; kişiliğin oluşmaya şekillenmeye başladığı, kendini anlama, tanıma sürecinin ilk adımlarının atıldığı bu çok hassas ve kırılgan dönemlerde yetişkinlik çağlarında hiçbir işine yaramayacak bilgileri öğrenmek için sayısız sınav görmesinin kendisine nasıl bir fayda sağlaması düşünülüyor?
Bilmek ancak bilginin zarureti nispetinde, kullanılabilirlik düzeyi ile ilgili bir ihtiyaç olup, sınav haricinde hiçbir şekilde kullanılmayacak olan ve ihtiyaç olarak bir daha insanın karşısına çıkmayacak bilgilerle donatılmasının zorunluluğunu ve faydası olduğunu savunmanın mantığını gerçekten anlamış değilim.
İşin maalesef en garibi, en tuhafı, en akıl almaz ve de anlaşılmaz olanı ise işin mutfağında olan biz öğretmenlerin öğretmekle mükellef olduğumuz ders konuları arasında lüzumlu gördüğümüz bilgileri öğrencilerimize aktarmaya çalışırken bu konuda genel itibariyle en küçük bir sorgulamaya ihtiyaç duymuyor oluşumuz.
Karşımızdaki körpe beyinlerin aynı zamanda o taşıdıkları o beyinden çok daha büyük bir hassasiyetle hayatı hisseden koca bir yürek taşıdıkları gerçekliğini hiç de nazarı dikkate almayıp varsa yoksa beyinlerini lüzumlu lüzumsuz ayırt etmeksizin bilgiyle doldurmak için tüm kapasitelerini zorlarken sebep olduğumuz telafisi mümkün olamayan tahribatların farkında bile değiliz. Küçük yaştan itibaren liseden mezun olana kadar yüzlerce, binlerce sınava girmek zorunda kalan çocuklarımız karşılaştıkları algılama, anlama güçlüğü temelli her olumsuzluk için bir yetersizlik pekiştirmesi ve beraberinde yaşanılması zorunlu, kaçınılmaz çaresizlik düzeyi sebebiyle ruhsal ve duygusal hırpalanmalar, yıkımlar içinde sürekli ciddi travmalara maruz kalıyorlar.
Bu durumun gayet normal ve doğal bir durummuş gibi toplumun nerdeyse tamamına yakını tarafından benimsenmiş gibi görünmesi ve neredeyse hiç sorgulanmıyor olması ise tamamen apayrı bir garabettir.
Gelişim çağında olan ve her şeyden çok güveli bir ortam hissi içinde; ilgiye, sevgiye, takdir edilip onaylanmaya ihtiyacı olan çocuklarımızı başarı adı verilen tanımı bile sorunlu yapay bir tanrıya kurban olarak adamış görünen halimiz; özür dileyerek yazıyorum, eğitim anlayışımızın genel profili açısından sidik yarışı fotoğrafından başka bir şey değildir.Algılama ve anlama güçlüklerinin gelişime açık olduğu gerçekliği her ne kadar bir gerekçeli mazeret olarak görülse de temel eğitimden itibaren orta öğretimin bitimine kadar yaş düzeyi farklılıkları dikkate alınarak neyi, neden, niçin ve nasıl öğrenmesi gerektiği meselesi bana göre eğitimin en temel hatta en önemli ve en öncelik meselesidir.
İhtiyaçlar ve zorunluluklar eğitim gören beyinler için bilimsel, pedagojik ve özelliklede insani açıdan hakkaniyetli ve makul bir izaha kavuşturulmadığı sürece bu mesele daha çok büyük yanılgılara yanlışlara, ciddi tahribatlara ve yıkımlara sebep olmaya devam edecektir.
Eğitim konusu insanı ilgilendiren en hayati konuların başında geldiği için bu hamur daha çok su götürür diyerek, bir sonraki yazımızda konuya kaldığımız yerden devam etmek üzere müsaadenizle diyorum.
Selam ve dua ile…
Zkbyrm