Bilişsel Çarpıtma ve Paranoid Kişilik Bozukluğu

Her gün yeni bir kötü haberle güne başlayıp, kimi zaman tehlikeyi iliklerimize kadar hisseder oluyoruz ve güvensizlik, korku, şüphe eşiğimiz yükseliyor. Fakat bu şüpheci halimiz, güvensizliğimiz mevcut dengenin üzerine çıkıyor ve kontrol edilemez hal alıyorsa, geçmişte yaşanılan temelde var olan bir depresyon kaygı durumumuz da mevcut ise bunların tetiklenmesi ruh sağlığımızı olumsuz yönde etkiliyor.

Söylenen sözleri olduğundan daha fazla felaketleştirme, büyütme ve bu durumun insanlara karşı şüphe ve güvensizlik oluşturmasına yol açan düşünce biçiminin psikolojideki karşılığı "bilişsel çarpıtma" olarak adlandırılır. Özellikle "felaketleştirme" ve "büyüteçleme" gibi bilişsel çarpıtmalar bu duruma işaret eder. 

İşte bu psikolojik durumu açıklayan temel kavramlar:

Bilişsel çarpıtmalar

Bilişsel çarpıtmalar, gerçeklik algımızı bozan, otomatikleşmiş ve genellikle bilinçsiz olan hatalı düşünce kalıplarıdır. Bu çarpıtmalar, olayları daha olumsuz veya çarpık bir şekilde yorumlamamıza neden olur. 

Felaketleştirme (Catastrophizing): Bir durumun olası en kötü sonucunun mutlaka gerçekleşeceğine inanma eğilimidir. Söylenen sıradan bir sözü, ilişkinin sonu veya kişisel bir felaket gibi algılamak bu duruma örnektir.Karşıdaki kişinin küçük bir eleştirisi veya kayıtsız bir yorumu, zihinde büyütülerek bir saldırı, aşağılama veya komplonun kanıtı haline getirilir.

· Örnek: Patronun "Bu raporu yarın tekrar gözden geçirelim" demesi, "Seni işten atmak istiyorum" veya "Yetersiz buldum" olarak yorumlanır.

Büyüteçleme (Magnification): Bir durumun olumsuz yönlerini abartılı bir şekilde büyütürken, olumlu yönlerini küçümsemektir. Küçük bir hatayı veya olumsuz bir yorumu, kişinin tüm değerini sorgulamasına neden olacak kadar büyütmek bu çarpıtmanın bir sonucudur.

Zihinsel Filtreleme (Mental Filtering): Yaşanan olayların olumlu yönlerini görmezden gelerek, yalnızca olumsuz ayrıntılara odaklanmaktır. Bu, bütün bir sohbetin içinde sadece olumsuz bir yoruma takılıp kalmaya ve diğer her şeyi görmezden gelmeye yol açar. 

Güvensizlik ve şüphenin oluşumu

Bu bilişsel çarpıtmalar, zamanla insanlara karşı bir şüphe ve güvensizlik mekanizması yaratır:

Olumsuz yorumlama döngüsü: Felaketleştirme, beynin en kötü senaryoyu düşünmesine ve bu senaryoya inanmasına neden olur. Bu da, söylenen her sözü potansiyel bir tehdit olarak algılamaya yol açar.

Kanıt arama eğilimi; Bir kez güvensizlik oluştuğunda, zihin bu şüpheyi destekleyecek "kanıtlar" aramaya başlar. Zihinsel filtreleme yoluyla, diğer kişinin sözlerindeki her türlü belirsizliği veya küçük hataları bu güvensizliği haklı çıkaran işaretler olarak yorumlar.

Geçmiş deneyimlerin etkisi: Özellikle çocuklukta yaşanan olumsuz deneyimler, tutarsız veya güvenilmez ilişkiler, kişinin yetişkinlikte de sürekli bir şüphe ve güvensizlik içinde olmasına neden olabilir. 

Bu düşünce kalıplarının sürekli hale gelmesi, anksiyete, depresyon ve Paranoid Kişilik Bozukluğu gibi daha ciddi sorunların belirtisi de olabilir. Bu durumun üstesinden gelmek için bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemlerle bu hatalı düşünce kalıplarını tanımak, sorgulamak ve daha gerçekçi düşüncelerle değiştirmek hedeflenir.

Paronoid kişilik bozukluğunun (paranoya) temel belirtileri olarak yer alan; söylenen sözleri abartılı bir şekilde felaketleştirmek, zihinde insanlara karşı sürekli şüphe ve güvensizlik duymaktır. Bu durum, kişinin başkalarının niyetlerinden sürekli olarak olumsuz anlamlar çıkarmasına ve güven sorunları yaşamasına neden olur.

Bu tanım, paranoid kişilik bozukluğunun (PPD) özünü çok net bir şekilde ortaya koyuyor.

Yukarıda ki tanımdan yola çıktığımızda, bu durumdaki bir kişi için dünya tehlikelerle dolu, güvenilmez bir yerdir. Zihinleri sürekli olarak "olası tehditleri" tarayan ve masum söz veya eylemlerde bile gizli, kötü niyetli anlamlar arayan bir alarm sistemi gibi çalışır.

Sürekli Şüphe ve Güvensizlik (Yaygın Kuşkuculuk):

· Bu güvensizlik, sevdikleri, aile üyeleri, iş arkadaşları ve genel olarak topluma karşı yaygındır.

· Kişi, başkalarının kendisini sömürmeye, aldatmaya veya zarar vermeye çalıştığına dair sürekli ve asılsız bir kuşku içindedir.

· Sadakatleri ve güvenilirlikleri sürekli sorgulanır. Sıradan bir gecikme bile "Bana bilerek yapıldı" şeklinde yorumlanabilir.

Bu Zihniyetin Günlük Yaşama Etkileri:

· İlişkilerde Zorluk: Samimi, yakın ilişkiler kurmak neredeyse imkansızdır. Sürekli tetikte olmak ve partnerini test etmek, ilişkiyi yıpratır.

· Sosyal İzolasyon: İnsanlara güvenemediği için kendini toplumdan soyutlayabilir.

· Aşırı Savunmacılık: En ufak bir eleştiriye bile aşırı ve öfkeli bir tepki verebilirler.

· Kin Tutma: Gerçek veya hayali bir haksızlığı asla unutmaz ve affetmezler.

· Gizlilik ve Kontrol İhtiyacı: Bilgilerini paylaşmaktan kaçınırlar çünkü bu bilgilerin kendilerine karşı kullanılacağından korkarlar.

Önemli Bir Ayrım:

Paranoid kişilik bozukluğu, sanrıların (hezeyanlar) olduğu sanrılı bozukluk (delüzyonel bozukluk) veya şizofreni gibi psikotik bozukluklardan FARKLIDIR. Paranoid kişilik bozukluğu'nda kişi, gerçeklikle bağını tamamen koparmaz; sadece onu yanlış ve olumsuz bir şekilde yorumlar. Ancak, PPD zamanla bu daha ağır bozukluklara dönüşebilir veya onlarla iç içe geçebilir.

Sonuç olarak, yazının başında belirttiğim gibi, bu bozukluğun merkezinde, kişiyi sürekli bir stres, tetikte olma hali ve yalnızlık içinde tutan derin bir güvensizlik ve tehdit beklentisi yatar. Bu, kişinin kendi zihninin içinde sıkışıp kaldığı çok zorlu bir durumdur.