42,4285$% -0.01
49,2595€% -0.09
5.715,53%-1,12
9.425,00%-0,80
4.185,89%-1,20
11.144,85%0,26
3685918฿%0.02724
25 Kasım 2025 Salı
Boomer Kuşağı ile X,Y,Z Kuşağı Farklılıkları
2025-2026 Öğretim Yılının Startı Verildi
MUTLU PEYGAMBERLER - MUTSUZ İNSANLAR
Marifetname’den Günümüze: Venüs’ün Aşk ve Güzellik Dansı
Dijital Angarya: Görünmez Mesainin Yeni Adı
Cumhuriyet…
Bir milletin küllerinden doğuşunun adı.
Bir liderin, bir halkın “Artık kendi kaderimizi kendimiz çizeriz” deyişinin yankısı…
Fakat bugün, o ışığın altında hâlâ aynı sıcaklığı hissediyor muyuz? Yoksa o ışık, yorgun bir meşale gibi titriyor mu rüzgârda?
Atatürk, Cumhuriyet’i “en büyük eserim” diye adlandırırken, yalnızca bir yönetim biçiminden değil; bir zihniyet devriminden bahsediyordu. Cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına, kul olmaktan yurttaş olmaya giden o büyük yürüyüş…
Ne yazık ki bugün, bazıları o yürüyüşü unuttu; kimi bilerek, kimi umursamadan.
Cumhuriyet’in değerleriyle büyümüş bir kuşağın yerini, “neden” diye sormayı unutan bir sessizlik aldı.
Oysa Cumhuriyet, sadece 29 Ekim sabahlarında hatırlanacak bir tarih değildir.
O, her gün alınan nefeste, özgürce konuşulan her kelimede, eşitliğin gölgesinde büyüyen her çocukta yaşamalıdır.
Ama biz, o mirası bazen törensel alkışlara, bazen de suskun kutlamalara sıkıştırdık.
Ve her yıl 29 Ekim’de, ışığı biraz daha yorgun bir Cumhuriyet’in aynasına bakıyoruz.
Yorgun, evet… Ama sönmüş değil.
Çünkü bir yerlerde hâlâ Atatürk’ün izinden yürüyen gençler var;
Hâlâ düşünmenin, üretmenin, direnmenin erdemine inanan yürekler var.
Cumhuriyet, onların kalbinde yeniden güç buluyor.
Yeter ki o ışığa sahip çıkalım;
Yeter ki her 29 Ekim’de değil, her gün o meşaleyi biraz daha yükseğe kaldıralım.
Çünkü Cumhuriyet, “verilmiş bir armağan” değil — alın teriyle, inançla, direnişle kazanılmış bir emanettir.
Ve o emanetin bekçileri biziz…